Kutsala Hakaretin Bedeli: Özgürlük Mü, Toplumlar Arası Nifak mı?

Kutsala Hakaretin Bedeli: Özgürlük Mü, Toplumlar Arası Nifak mı?

7 Ocak, Fransa’daki Charlie Hebdo saldırısının 10. yılıydı. Saldırıda ölenler anıldı ve terörizmle mücadele mesajları verildi. Ancak hafızalarımız bir kez daha, saldırının hemen ardından yayımlanan, Peygamberimize hakaret içeren karikatürle dolu sayıya gitti. “Her şey affedildi” başlıklı bu sayı, inançlara alenen saldırıyı ifade özgürlüğü olarak savunan bir zihniyetin ürünü olmaya devam etti.

Charlie Hebdo’nun avukatı Richard Malka, ifade özgürlüğünün dinî hassasiyetlere saygıdan üstün olduğunu savunarak, “Tanrı’ya hakaret hakkı”nın olabileceğini öne sürenlerden. Ancak bu savunma, özgürlüklerin sorumsuzca kullanılmasının toplumsal barışa zarar verdiğini göz ardı ediyor. Dergi, zamanla kendi kendini nitelendirdiği bu “sorumsuz” tavrını daha da ileri götürerek dinî hakareti teşvik eden yarışmalar düzenledi. Örneğin, 2024’te “LaughDeGod” adlı uluslararası karikatür yarışmasını duyururken, dinlere hakaret eden çizimlerle kamuoyunu provoke etmeye devam etti.

Almanya’ya Yansımalar

Almanya’da da benzer tartışmalar yaşanıyor. Charlie Hebdo saldırısının yıl dönümünde düzenlenen karikatür sergilerinde Müslüman kadınların kıyafetleriyle ve Hz. İsa gibi kutsal figürlerle alay eden çizimler yer aldı. Giordano Bruno Vakfı, inanç özgürlüğüyle ifade özgürlüğü arasındaki hassas dengeyi tamamen görmezden gelerek, dinî duygulara hakareti suç sayan Alman Ceza Kanunu’nun 166. maddesinin kaldırılması için bir kampanya başlattı. Bakalım kampanyanın sonucu ne olacak?

Kutsala hakareti özgürlük olarak gören bu anlayış, sanat ve mizah kisvesi altında toplumsal barışı zedeliyor. Oysa ifade özgürlüğü, başkalarının inançlarını aşağılamayı meşru kılmaz. Birinin özgürlüğü, bir diğerinin haklarına zarar verdiğinde sona erer. İnançlı ya da inançsız olabilirsiniz, ancak bu, kutsala hakaret hakkını size vermez.
Dahası bu tarz eylemleri tasvip etmeyenler, hoşgörüsüz ya da mizah anlayışından yoksun olmakla suçlanıyor. Ancak hakaret içerikli karikatürler, resimler, şiirler vb. metinler ne düşündürüyor ne de güldürüyor. Aksine, toplumlar arasında kin ve nefret tohumları ekiyor. Sanat ve ifade özgürlüğü, toplumsal barışı ve saygıyı korumakla daha güçlü olur. Unutulmamalıdır ki, farklılıklar üzerinden nefret üretmek hiçbir zaman ilerici bir değer taşımaz.

Polis Ahmed

Charlie Hebdo saldırısında hayatını kaybedenlerden biri de saldırganlarla çatışan Müslüman polis memuru, Ahmed Merabet. Saldırıyı gerçekleştirenlerin Ahmed gibi bir Müslüman polis memurunu öldürmeleri, ideolojilerinin çelişkilerini ve trajedisini de açıkça gösteriyor. Charlie Hebdo saldırısında çok da gündeme gelmeyen ama dikkatimi çeken boyutlardan biri de Ahmed’in adının da saldırıya karşı gösterilen dayanışmada sıkça anılması ve “Je Suis Ahmed” (Ben Ahmed’im) sloganı, onun hikâyesine ve fedakârlığına dikkat çekmek için kullanıldı. Aynı anda binlerin “Ben Ahmed’im” sloganı attığında aslında dedikleri de şu: “Ben Ahmed’im, ölen polis. Charlie benim inancımla ve kültürümle dalga geçti ve ben onun bu hakkı için öldüm.”