YAZARLAR
Zekâtın Farz ve Geçerli Olması

Zekâtın bir kimseye farz olması için o kimsenin en başta Müslüman olması, akıl sağlığı yerinde olması, ergenlik çağına ulaşmış ve hür olması gerekir. Bunun yanında bir yıllık borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı (nami) özelliği olan nisap miktarı mala sahip olması gerekir. Artıcı, yani (nami) nitelikte olması demek malın sahibine kâr, fayda, gelir getirmesi veya kendiliğinden çoğalma ve artma özelliğine sahip olması demektir.
Zekâtın farz olabilmesinin bir diğer şartı da nisap miktarı mala sahip olduktan sonra malın üzerinden bir kameri yılın (sene) geçmesidir. (1) Yıl içerisindeki artış ve düşüşlere itibar edilmeden yıl sonunda elde kalan malın nisap miktarını korumuş olması hâlinde bu mala zekât gerekir ancak zekât bir yıllık süre dolmadan zekât mükellefi tarafından önceden de verilebilir.
Zekâtın Geçerli Olmasının Şartları
Zekâtın geçerli olabilmesinin şartlarına gelince, öncelikle zekât mükellefi olan kimsenin zekât ibadetini yerine getirirken niyet etmesi gerekir. Niyetsiz ibadet olmayacağı için zekât ibadetini yerine getirirken niyet etmek şarttır. (2)
Zekâtın geçerli olmasının ikinci şartı ise temliktir. Temlik, tam bir mülkiyetle mala sahip olmak demektir. Yani malın hem kendisinin hem de menfaatlerinin sahibinin tam olarak elinde olmasıdır. Mal üzerindeki tasarruf, salahiyet ve kudretin mal sahibine ait olacak şekilde elinde bulunması mal üzerinde başkalarının herhangi bir şekilde hakkı bulunmayıp o maldan ortaya çıkan yarar tamamen zekât mükellefine ait olması demektir.
Elde olmayan ve ele geçeceği beklenmeyen malın zekâtı yoktur. Hanefi fakihlerinin bazılarına göre gasp edilen, düşman tarafından alınan, denize düşen, gömüldüğü veya saklanıldığı yer unutulan ya da bankada bulunup kendisine ulaşma imkânı olmayan ya da devlet tarafından haczedilen mallar tekrar sahiplerinin eline geçinceye ve üzerinde tam tasarruf yetkisi oluşuncaya kadar bu mallar zekâta tabi olmazlar. Çünkü bu malları elde bulundurma ve tasarruf etme imkânı bulunmamaktadır.
Cami ve cemiyetlerdeki toplu iftar programlarında yemek hazırlayıp yedirmek sevabı büyük bir amel olsa da, bu ikram zekât yerine geçmez. Ya da evlerde hazırlanan iftar sofralarına fakirleri davet etmekle zekât verilmiş olmaz. Zekât, Kur’an’da zikredilen yerlere zekât niyetiyle, zekât verilecek kimseye temlik edilerek verilmesi hâlinde geçerli bir ibadet hâline gelmiş olur.
(1) Kâsânî, Bedâî’, 2/13 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, 4/73-74).
(2) Kâsânî, Bedâî’, 2/40; İbn Kudâme, el-Muğnî, 5/88.