YAZARLAR
Müslümanlar Bu Topraklara Neler Katıyor?

17 Mayıs’ta Almanya İslam Konseyi (Islamrat), “Birlikte Konuşmak, Birlikte Şekillendirmek: Geçiş Sürecinde Müslüman Temsili” başlıklı bir etkinlik düzenledi. Almanya’daki Müslüman temsilciliğinin ilk günlerinden öncüler ile toplum çalışmalarından gelen gönüllüler bir araya geldi. Etkinlikte yalnızca geçmişe bakılmadı; geleceğe dair önemli sorular da ortaya konarak, kuşaklar arası değişim ve gelişim ele alındı.
Almanya’daki Müslümanlara dair adımların şekillendirilmesinde rol oynayan kurum temsilcileri panelist olarak etkinlikte yer aldı. İşçi göçü sonrası oluşan Müslüman nüfusun yaşamı, kurumsallaşma süreci ve bu alanda kat edilen mesafe ele alınırken; farklı nesillerin, resmî işlemlerle ve söylemlerle nasıl köprüler kurduğu ve bu süreçte karşılaştıkları zorluklar da dile getirildi. Bu anlatımlar, Müslümanlar kadar Almanya’nın da bu sürece yeterince hazırlıklı olmadığını gösteriyordu.
Almanya’da Müslüman temsilciliği oldukça hareketli bir tarihe sahip. Cami derneklerinin kuruluşundan, Müslümanlar arası ilişkilerin güçlendirilmesine; Almanya Müslümanları Koordinasyon Merkezi’nin (KRM) kurulmasından, katılım ve görünürlük üzerine yürütülen güncel tartışmalara kadar geçen süreç kolay olmadı. Ancak Müslümanlar her daim din özgürlüğü arayışı ve topluma katkı sunma arzusu ile hareket etti.
Etkinlikte öne çıkan bir diğer konu ise kuşaklar arası geçişti. Kabaca tarifle; ilk nesil cami ve mescitleri kuran nesildi, ikinci nesil bu yapıları kurumsallaştırma çabası veren ve Almanya’da kabul arayışında olan kuşaktı. Peki, günümüz nesli? Etkinlikte güncel kuşaklara dair konuşmalar yapılırken, benim zihnimde şu soru yankılandı: Birkaç nesildir Almanya’da yaşayan ve aslında bu toplumun şekillenmesinde payı olan Müslüman göçmenler, hâlâ bu ülkeye ait olduklarını ispat etmek zorunda olan bir nesil mi?
Irkçılık, ayrımcılık ve aşırı sağın yükselişi gibi sosyolojik gerçekler karşısında, toplumsal kabul aşamasını geride bırakmış gibi davranmak ne kadar mümkün? 60 yılı aşan bir göç geçmişinden bahsederken, bu topluma her alanda katkı sunan bir kitlenin artık kalıcı bir unsur olarak kabul görmesi gerekir. Ancak başörtüsü kısıtlamaları, ayrımcı uygulamalar ve Müslümanlara dair engeller hâlâ gündemde. Öte yandan, Müslüman kurumlar ve temsilciler; güvenlik eksenli söylemlerle tanımlanmakta, sürekli şiddet ya da krizler karşısında mesafe koyma beklentisiyle sınanmaktadır.
Bir sokak röportajında bir Alman çocuğa “Almanya’ya özgü en ünlü yemek nedir?” diye sorulduğunda “Döner” cevabını veriyor. Bu toplumun genelinin ne göçmenlerle ne de Müslümanlarla doğal bir sorunu yok. Önemli olan, bu potansiyeli birlikte yaşamak ve birlikte şekillendirmek üzere harekete geçirebilmektir. Tarih boyunca gittikleri her yeri imar ve inşa eden Müslümanlar, bırakın bugün de bu toplumu birlikte zenginleştirmeye devam etsin.