YAZARLAR
Başörtüsünden Bir Çekin Elinizi!

Başörtüsü ve başörtüsüne dair getirilmek istenen kısıtlamalar zaman zaman Avrupa gündemine geliyor. Bilhassa “siyasal İslam” tartışmaları kapsamında “uzmanlar!” başörtüsüne dair atıp tutabiliyor. Kız çocuklarının ebeveynleri tarafından başlarını örtmeye zorlandıklarından tutun da başörtüsünün aslında sisteme karşı duruşu temsil eden bir obje olduğu iddialarına değin uzmanlar, yetkililer kendinden emin bir eda ile açıklamaları sıralıyorlar.
Son olarak Fransa’da Gabriel Attal, 15 yaş altı kız çocuklarına kamusal alanda başörtüsü takmayı yasaklama teklifiyle gündeme geldi. Bu teklif, hükümet içinde dahi ciddi bir çatlağa yol açtı. Eğitim Bakanı, bu önerinin anayasa ile bağdaşmadığını açıkça dile getirdi. Ancak tartışmanın geldiği boyut, meselenin yalnızca hukuki değil, ideolojik ve kültürel bir çatışmanın sonucu olduğunu gözler önüne seriyor.
Başörtüsü yasağı önerisi, sadece bir kıyafet tartışması değil; doğrudan Müslüman kimliğine, inancına ve aile yapısına yönelmiş bir müdahale anlamı taşıyor. Le Parisien gazetesinin aktardığına göre Attal, bu yasağı “siyasal İslam’la mücadele” başlığı altında sunuyor ve çocuklarına başörtüsü taktıran ebeveynlere cezai yaptırım getirilmesini istiyor. Daha da ileri giderek bu durum için özel bir “suç tanımı” oluşturulmasını öneriyor. Fransa İçişleri Bakanı Retailleau’nun da üniversitelerde başörtüsünü yasaklama çağrısı yapması, tüm bu gelişmelerin tesadüfi olmadığını gösteriyor. Fransa, güvenlik bahanesiyle Müslümanların dinî ve kültürel varlığını âdeta kriminalize etmeye çalışıyor. Bu da liberal demokrasi söyleminin ne kadar seçici uygulandığını gözler önüne seriyor.
Siyasal İslam diye dile doladıkları bir yafta ile; Müslümanlar, onların giyim ve yaşam biçimine dair sınırları çizme yetkisini kendinde görenler aslında popülist siyasetin en barizini yapıyorlar. Müslümanlara çeşitli vesilelerle parmak sallayıp bundan oy devşirme kaygısı güden bu zihniyet şunu anlamalıdır: Müslüman kadınların başörtüsü tercihi, birilerinin politik kariyerine malzeme yapılacak bir nesne değildir. Hele hele sokakta başörtülü bir kıza “Yaşını göster, kimliğini ver” diyerek müdahale etmek gibi bir uygulama hayata geçirilirse, bu durumun Fransa’nın uluslararası insan hakları karnesinde nasıl bir utanç sayfası oluşturacağı bellidir.
Avusturya’da da hükümet 14 yaş altı kız çocuklarına yönelik başörtüsü yasağını yeniden gündeme taşıdı. Gençlik Bakanı Claudia Plakolm’un açıkladığı “kademeli model”, yasak kararının çocuklarla ve aileleriyle yapılacak bireysel görüşmelerin ardından alınmasını öngörüyor. Buna göre çocuklarla yapılacak bireysel görüşmelerin sonucuna göre başörtüsü takıp takamayacaklarına karar verilmesi planlanıyor.
Moda Olunca Serbest, İnanç Olunca Yasak
Bu tartışma bize Avrupa’daki Müslüman kadınların temsil sorununu da yeniden hatırlatıyor. Ne gariptir ki, başörtüsü moda markalarının podyumlarında “hijab fashion” adıyla tanıtıldığında serbest; ama Müslüman bir genç kız Allah rızası için taktığında “siyasal simge” sayılabiliyor. Bu ikiyüzlülük, başörtüsünü bir inanç ve özgürlük meselesi olarak değil, bir kontrol meselesi olarak gören anlayışın çelişkisini yansıtıyor. Müslüman kadınların ne giyeceğine ne devlet, ne okul yönetimi, ne istihbarat birimi karar verebilir. Bu, bir inanç ve kimlik meselesidir.
Sonuç olarak, Avrupa’nın bir kesimi hâlâ “özgürlük” kavramını kendine yakın olanlar için geçerli sayıyor. Oysa gerçek özgürlük bilinci, başörtüsüne tepeden bakan değil, başörtüsünün ardındaki iradeye, inanca ve tüm engellere rağmen başörtüsü takmaktaki kararlı duruşa saygı gösteren bir anlayışı gerektirir.