YAZARLAR
Zorla Dindarlık Edin(dir)me

Kimileri, zorla, korkutarak, baskı uygulayarak çocukları dindar yapabileceğini vehmedebilmektedir. Bu düşüncelerini dinen temellendirebilmek için delil bulmaktan da geri durmuyor, işlerine gelenleri seçip almakta bir beis görmüyorlar. Bu konuda dile pelesenk edilmiş olan bir rivayetle ilgili bir yazıya dikkatleri çekmek istiyorum.
Bir aydınımız, çocukluğunda dedesinin kütüphanesinde karşılaştığı Namaz Hocası kitabının arka kapağında üç alıntıdan etkilendiğinden söz ediyor. Oradaki son alıntının, bir hadis olduğunun söylendiğini, ama “pek de ilham verici” olmadığını belirttikten sonra şöyle devam ediyor: “Aksine biraz rahatsız ediciydi: “Eğer çocuklarınız on yaşına kadar namaz kılmaya başlamadılarsa, onları dövün.”
Korkmuştum. Sevecen ve merhametli bir insan olan dedemin, dövmek şöyle dursun, bana sesini yükselterek dahi konuşmayacağını biliyordum. Ama sekiz yaşındaydım ve severek öğrenmeye başladığım dinimin, ebeveynlere çocuklarının canını acıtma izni verdiğini keşfetmiştim. Sarsıcı bir tecrübeydi.
Bu meseleyi dedeme sorduğumda, önce gülümsedi ve sonra “dayak” tavsiyesinin ancak muzır çocuklar için olduğunu, benim gibi efendi bir çocuğun böyle bir şeyle kaşılaşmayacağını söyleyerek beni rahatlattı. Bu cezanın çocukların iyiliğine olduğunu da sözlerine ekledi.
Dedemin sözleri beni rahatlatmış, ama yine de tam anlamıyla tatmin etmemişti. ‘Çocuklarını namaz kılmaya zorlamak için dayak atmaları niçin öğütlenir ki ebeveynlere?’ diye düşünüyordum. Bu ceza, sadece acımasız değil aynı zamanda mantıksız görünüyordu. Bir çocuğu veya herhangi bir insanı bir ibadete zorlamak, samimi bir dindarlık üretebilir miydi ki? Allah’a yakınlaşmak için değil de yüzünde patlayacak bir tokattan sakınmak için yapılan ibadetin kime ne faydası olurdu?
Dedemin evinde geçirdiğim o yaz günlerinin üzerinden tam otuz yıl geçti. Ama “Eğer namaz kılmazlarsa onları dövün” yaklaşımına dair şüphe, içimi kemirmeye devam etti. Dahası, İslami literatürü ve Müslüman toplumları inceledikçe, bu baskıcı zihniyetin yansımalarına daha pek çok yerde rastladım. Ve kendi kendime hep şu soruyu sordum: Bu yaygın otoriter kültür, sahiden de İslam’ın emrettiği bir şey mi?”
Bu yazıda dile getirilen soruların her biri üzerinde durup analitik cevaplar üretmemiz gerekmektedir. Efendimizin (s) hayatında bu rivayetin uygulamasına dair hiçbir tutum ve davranış bulunamamaktadır. Bu rivayetin, hem senet hem de metin olarak sahih bir hadis olarak değerlendirilemeyeceğini bir hadisçimiz ayrıntılı yazdı.