Kuran’da Bilinçli ve Bilinçsiz İnkâr Arasındaki Ayrım

Kuran’da Bilinçli ve Bilinçsiz İnkâr Arasındaki Ayrım

Bir kişinin bilinçli ya da bilinçsiz olarak Müslüman olup olmadığı meselesi, Kuran’da detaylı bir şekilde değerlendirilmektedir.

Dr. Hakan Aydın

Bir kişinin bilinçli ya da bilinçsiz olarak Müslüman olup olmadığı meselesi, İslam’ın getirdiği mesajlar hakkında salt bilgi sahibi olmayı değil, aynı zamanda bu bilginin içerdiği gerçeği gönülden anlamayı ve kabul etmeyi de kapsar. Kuran, bilinçli bir şekilde inanmak ve inkâr etmenin, yalnızca salt bilgi edinmekten ibaret olmadığını, aksine bir gerçeği kalben anlamak ve içtenlikle kabul etmek anlamına geldiğini açıkça ortaya koyar.

Kuran, Müslüman olmayanları ‘bilinçli’ ya da ‘bilinçsiz’ olarak inanıp inanmadıklarına göre ayırır: “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu, çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar: Fakat onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizler.” (Bakara suresi, 2:146) Burada özellikle “We hum ya’lemuun” “tam bir bilgiyle” ifadesine dikkat çekilmelidir.

O’NDAN TEKRAR UZAKLAŞANLAR

Kuran’da inatla inkâr konusu, Arapça’da “Ce-Ha-De” olarak ifade edilen ve özellikle ağır bir inkâr biçimi olarak tanımlanan ifade biçimleriyle de ele alınır. Bu, doğru olduğunu içtenlikle bildiği hâlde, bir kişinin gerçeği kasten reddetmesini ifade eder. Kuran’ın birçok ayetinde, örneğin Lokman suresinin 31’inci ve 32’nci ayetlerinde vurgulanır. Burada, zorluk anında Allah’a dua eden ancak kurtulduktan sonra O’ndan tekrar uzaklaşan insanlar tasvir edilir.

31’inci ayet, denizde gemilerin hızla ilerlemesini Allah’ın (c.c.) rahmetinin bir işareti olarak görür. Devamındaki ayet, bir gemi batarken insanların korku içinde Allah’a (c.c.) yalvardıklarını, ancak kurtarıldıktan sonra bazıların bu iman gösterisinden geri döndüklerini anlatır: “Onlar ki dalgalar kendilerini bir örtü gibi sardığında, Allah’a samimi bir imanla yalvarırlar. Ama O, onları karaya çıkarıp kurtarınca, bir kısmı tereddüt içinde bocalar (iman ile inkâr arasında). Bizim ayetlerimizi ancak nankörler ve sadakatsizler inkâr eder.”

ZALİMLER BİLEREK ALLAH’IN MESAJINI İNKÂR EDİYORLAR

Allah, inkârcıların sözlerinden dolayı üzülen Peygambere (s.a.v.) seslenir ve onu teselli eder: “Biz, onların sözlerinin seni gerçekten üzdüğünü biliyoruz. Fakat onlar seni yalanlamıyorlar; zalimler bilerek Allah’ın mesajını inkâr ediyorlar.” Bu bilerek inkâr edenler, kendi dinlerine karşı gelmişlerdir: “Onlar ki, dinlerini oyun ve eğlence haline getirdiler ve dünya hayatı onları aldattı. Bugün Biz de onları unutacağız; tıpkı onların bu günle karşılaşmayı unuttukları ve ayetlerimizi inkâr ettikleri gibi.” (A’râf suresi, 7:51)

Arapça’da “Ce-Ha-De” kelimesi, yukarıda alıntılanan ayetlerin de gösterdiği gibi, bir gerçeği ısrarla ve bilerek inkâr etmek anlamına gelir. Alıntılanan ayetler, gayrimüslimleri iki kategoriye ayırır: bilerek inkâr edenler ve cehaletten dolayı Müslüman olmayanlar. Razi tefsirinde Fussilet suresi 28. Ayet hakkında şöyle ifade edilir: “Putperestlerin Allah’ın ayetleri karşısında inançlarında ısrar etmeleri, ‘inatla karşı koyma’ (Cahd) olarak adlandırılır. Onlar Kuran’ın güçlü etkisini bildikleri hâlde, ona karşı çıkmışlar ve her türlü kötü yolu seçmişlerdir. Bu, Kuran doğruluğunun farkında olduklarını, ancak kıskançlıklarından dolayı ona bilerek karşı çıktıklarını gösterir.”

BİLİNÇSİZLERİN DURUMUNU ALLAH’A HAVALE ETMEK

Kuran ayrıca, İslam’a inanmayan herkesin bunu bilinçli olarak yapmadığını da örneklerle ifade eder. Bakara suresinin 39. ayetinde inkârcılara yönelik bir tehdit söz konusu olsa da, sonraki ayetler (2:40-41) özellikle Ehl-i Kitaba hitap eder ve bu kişilerin gerçeği bilip onu bilerek gizledikleri için sorumlu olduklarını vurgular. Bilmeden yanlış davranan kimseler ise müfessir Razi’nin de belirttiği gibi, kınanmazlar; Razi bu tür durumlarda susmanın -yani bilinçsiz bir şekilde gayri müslim olanlar hakkında Dünya ve Ahiretteki durumları hakkında olumsuz ve hakaretvari konuşulmamasını ve neticeyi Allah’a havale etmek gerektiğini vurgular.

Kuran, bilmeden inanmayan insanlar olduğunu farklı vesileler ile belirtir. Bu kişilere karşı Müslümanların hoşgörülü ve yardımsever olmaları gerektiği, Tevbe suresi 6. ayette şöyle ifade edilir: “Ve eğer müşriklerden biri senden sığınma talep ederse, ona sığınma hakkı ver ki, Allah’ın sözünü dinlesin. Sonra onu, güven içinde olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar bilmeyen bir topluluktur.” Bu hoşgörü tavrı, Kuran’ın bilinçli inkâr ile bilinçsiz inanmama arasında net bir ayrım yaptığını gösterir.

Sonuç olarak, Kuran, Müslüman olmayanları iki kategoriye ayırır: gerçeği bilinçle ve inatla reddedenler ve bilgisizlik nedeniyle inanmayanlar. Bu ayrım, Kuran’ın farklı inkâr biçimlerine karşı tutumunu anlamak ve bu doğrultuda hareket etmek için kritik öneme sahiptir. Müslümanlar olarak, beraberce yaşadığımız diğer dünya görüşlerine ve inançlarına sahip insanlar ile ilişkilerde Kuranı’n bu konusu, doğru kavranmalı ve bu doğrultuda barışçıl ortamlar oluşturulmalıdır. Gayri Müslim olarak dünyaya gelmiş ve İslam hakkında çok az veya çarpık bilgiye sahip olan insanların sayısı oldukça fazladır. Allah’ın (t) mesajını doğru olarak alamamış olan insanlara yönelik “bilinçli bir şekilde inkar hâlinde oldukları” ithamında bulunmak ve düşmanca yaklaşmak, Kuran ayetleriyle açıkça men edilmiştir. Kuran’da kıssaları anlatılan bütün Peygamberler ve Hz. Muhammed (s.a.v.), kendilerine henüz tabi olmamış ve bilinçsiz olarak inanmayan insanlara yönelik, aşağılayıcı tavırlar asla göstermemişler, Kuran-ın ifadesiyle “En güzel ve hikmetli bir şekilde” (Nahl suresi, 16:125) davet görevlerini ifa etmişlerdir.