Erdemli Birey ve Toplum

Erdemli Birey ve Toplum

Yaşadığımız şu fani alemde, bir takım sihirli kelimeler mevcuttur. Bunlardan bazıları, insanın varoluş amacı ile ilgilidir. Şüphesiz ki bunlardan birisi de Türkçemizde “Erdem” diye nitelenen kavramdır. Arapçası “Fazilet”, Latincesi “Virtus”, Almancası “Tugend”, İngilizcesi “Virtue”, Fransızcası ise “Vertu”dur. Neredeyse bütün dillerde karşılığı olan erdem, tarihte yaşamış bütün topluluklarda aklın ve vicdanın mecbur kıldığı bir değerdir.

Erdem, ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk ve güzellik gibi faziletleri ihtiva etmektedir. Geçmişte yaşamış olan hikmet sahibi filozoflar, bireyin erdemli olma halini ruhsal olgunlukla ilişkili görmüşler. Yani, ruhsal olgunluğun gerektirdiği eylemlerin erdemli davranışlar olduğunu belirtmişlerdir. İyiye yöneliş (hayır) ve kötüden kaçışın (şer) getirdiği ruhsal (manevi) sağlamlık, düşünce ve davranışta iyi niteliklerin bir araya gelmesiyle beliren yetkinlik olarak açıklamışlardır.

Erdemin bireysel yönü esas olmakla birlikte, toplumsal tarafı da ihmal edilmeye gelmemelidir. Müslümanların büyük filozofları arasında kabul edilen Farabi (m. 951), “Erdemli Şehir” diye tercüme edilen “El-Medînetü’l-Fâzıla” isimli eserinde, erdemli bireyin erdemli toplumu oluşturacağına dikkat çekmiştir. Elbette erdemi merkezine alan toplumlarda yetişen bireylerde, erdemli yetişeceklerdir.

Adalet, insan ilişkilerinin ve medeni hayatın elbette vazgeçilmezlerindendir. Ancak unutmamalıyız ki, fazilet adaletten üstündür. Kur’an-ı Kerim; “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.”1 ayetiyle buna dikkat çekmiştir. Adalet, yapılan haksızlığa orantılı mukabelede bulunmaktır. Fazilet ise, yüce gönüllülük göstererek affetmektir. Muhabbet ve merhametin hüküm sürdüğü faziletli dünyada, adalet ikincil bir seviyeye düşer.

İnsanlar ruhi kemalatın meyvesi olan fazilet ile donandıklarında, her türlü çatışma diyalog ve merhametle aşılacaktır. Erdemli insanlar, farklı bireyleri ve toplumsal kesimleri “öteki” olarak görmeyecektir. Zahirdeki farklılıkların ardında olan batındaki birliğe şehadet edeceklerdir. Hatta tüm mevcudatın, lale çiçeğinin (Allah) tozu olduğunu idrak edecektir. Tüm çeşitliliği, “Bir”in tecellileri olarak görmeyi başarabilenler, insanlığın muhtaç olduğu barış ve istikrara katkı sağlayacaktır. Yazımızı, sözlerin en güzeli olan Allah kelamıyla bitirelim; “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takva sahipleri bunlardır.”2
1. Nahl suresi, 16:126.
2. Bakara suresi, 2:177.