YAZARLAR
Müslüman ve Aydınlanma Değerleri (II)

Bir önceki yazımızda, günümüz Müslümanının çağ ile imtihanına değindik. Dinî anlayış ve zihniyetin beşerî yönüne dikkat çektik. Mevcut İslam anlayışının geçmiş çağların şartları çerçevesinde şekillendiğini belirttik. Bu durumun zaten eşyanın doğası itibariyle kaçınılmaz olduğu düşüncesindeyiz. İslam mütefekkirlerinin “İslam’ı asrın idrakine söyletme” gayretleri, zaten bu gerçekliğin ispatı sadedindedir.
İdrak; akıl erdirme, anlama yeteneği, anlayış ve kavrayıştır. Bu saydıklarımız ne zamandan ne de mekândan münezzehtir. Hatta idrak, zaman ve mekânla mukayyettir. Eskiler bu hususa dikkat çekmek için insanın “İbnü’l-vakt”, yani zamanının çocuğu olduğunu beyan etmişlerdir. Bunun İslam hukukundaki yansıması ise, Mecelle’de bulunan “Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz (zamanın değişmesi ile hükümlerin değişmesi inkâr olunamaz)” şeklinde olmuştur.
Dolayısıyla, insanlığın zihinsel değişimi ve dönüşümü kaçınılmazdır. Buna etki eden faktörler ile ilgili çalışmalar, kütüphanelerin belli bir yekününü kaplar vaziyettedir. Neticede ise, bugünün anlayışını şekillendiren paradigma, Batı’da ortaya çıkan ve ideolojik hegemonyaya dönüşüp bütün dünyaya yayılan “Aydınlanma Değerleri”dir.
Immanuel Kant “Aydınlanma Nedir?” adlı denemesinde, aydınlanma çağının felsefesini akılcılık ile özetlemiştir. Latince “Sapare aude” özdeyişi, Kant’ın dilinde “Aklını kullanmaya cesaret et!” anlamını taşımıştır. Aydınlanma, dini kurum (Kilise) ile ilişkilendirilmiş hurafelerin tesirinden dünyanın arındırılarak, aklı ve bireyin kendisini esas alan bir yaklaşımdır. Genel anlamda, Aydınlanmayı belirleyen birtakım tavır ya da eğilimden söz edilebilir. Bunlar sırasıyla hümanizm, sekülarizm, deizm veya ateizm, akılcılık, bireyselcilik, ilerlemecilik, özgürlük ve evrenselciliktir.
Zamanımızda Müslüman birey ve toplumların Aydınlanma değerleri ile yüzleşmeleri, zihinsel krize yol açmaktadır. Çünkü bu değerlerin ölçüsü vahiyden bağımsız olan akıldır (Ratio). Oysa Müslümanın mikyası vahiydir (Kur’an ve Sünnet). Müslümanca düşünmenin ve eylemenin vahiyden özgürleşmesine imkân yoktur. Tabi ki bu vahyin nasıl idrak edileceği, Müslümanların kendi içerisinde yürüttükleri zengin bir metodolojik tartışmadır. Ve elan tüm hararetiyle de devam etmektedir. Ancak gözden kaçırılmaması gereken, Müslümanların kendi içerisindeki bu verimli tartışmaların tarafları, ortak bir paradigmaya sahip olduklarıdır. Aydınlanmanın değerler dizisinin temelini oluşturan paradigma ise tümüyle farklıdır.
Yine de şunu belirtmekte fayda mülahaza ediyorum. Aydınlanma her ne kadar belli bir coğrafya ve zamanın mahsulü de olsa, insanlığın sorunlarının çözümüne yönelik ortaya konulan gayretler takdire şayandır. Ve İslami zihniyetin yeniden inşasında, toptan kabul ve toptan reddetmek hatasına düşülmeden bundan istifade edilmelidir. Nitekim Resûl-i Kibriya; “Hikmet müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır.” diye buyurmuştur.