YAZARLAR
Aşırı Sağ ve Sağduyu

Takribi olarak beş altı yıldır, Avrupa’da aşırı sağ parti ve hareketlerin yükselişe geçtiğini müşahede etmekteyiz. Buna neden olan en önemli amiller insani kriz bölgelerinden gelen mültecilerin varlığı ve buna eşlik eden iktisadi krizin derinleşmesidir. Sanayi kapitalizminden finansal kapitalizme evrilen sosyoekonomik düzen, yapısal krizin ötesine geçmiş ve çöküş emareleri göstermeye başlamıştır. Bu iktisadi sistemdeki kargaşa, ülkelerdeki “Zenofobi” diye kavramsallaştırılan yabancı düşmanlığını körüklemektedir. Sistem eleştirisi yapılması gerekiyorken, yabancılar “günah keçisi” olarak kabul edilmekte ve hedef saptırılmaktadır.
Aşırı sağcılık, çağdaş bir kavramsallaştırma olsa bile, insanın var ediliş dönemine kadar geri götürülebilir. Malum olduğu üzere, aşırı sağcılığın mümeyyiz vasfı olan milliyetçilik/ırkçılık, üstünlük yanılsaması ile ilgilidir. Benimsenen kimliğin, diğer kimliklerden üstün olduğuna dair bir inanç, ırkçılığın en bariz göstergesidir. Bir insanın kendi kimliğine dair üstünlük vurgusu, mantığın gereği olarak ötekinin alçak olarak görülmesine sebebiyet verecektir. Tarihte bilinen ilk ırkçı söylemin sahibi olan bizatihi şeytanın kendisi olmuştur. Hz. Âdem’i yaratan Allah (c.c.), tüm meleklerin Hz. Adem’e secde etmesini emretmiştir. Bu emre karşılık olarak Şeytan; “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten onu ise çamurdan yarattın” dedi. (Âraf suresi, 7:12)
Batı’da yükselen milliyetçi/ırkçı parti ve hareketlere karşı çıkan biz Müslümanlar, kendi faşistliklerimizle de yüzleşmek durumundayız. Türkiye örneğinde olduğu gibi, kendi geldiğimiz ülkelerdeki göçmenlere yönelik tavır ve davranışlar, ne yazık ki örneklik teşkil etmekten uzaktır. Özellikle Suriyeli kardeşlerimize karşı sergilenen ırkçı tavırlar, mensubu olduğumuz İslami kültüre ve Anadolu’nun insanı merkeze alan irfanî anlayışına ters düşmektedir.
Aşırı sağın panzehiri, sağduyudur. Doğru, gerçekçi, akla uygun ve yerinde yargılar verme yeteneği anlamına gelen sağduyu, felsefi terim olarak doğruyla yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama yetisidir. Kargaşa ve kaos dönemlerinde, halklarda yaşanan akıl tutulması, olayları daha da içinden çıkılmaz hâle getirebilmektedir. Birey ve toplumların, zor zamanlarda sağduyuyu elden bırakmaması ile sorunların üstesinden gelme imkanına sahip olunabilir. Aksi halde, arzu edilmeyecek facialar ile karşı karşıya kalınacaktır. Bu sonucun kaçınılmaz olduğunun ispatı, özellikle geçen yüzyılda yükselen aşırı sağın sebep olduğu savaşlar ve katliamlardır.
Yazımızı Hz. Peygamber’in konuyla ilgili çağları aşan söylemiyle bitirelim;
“Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır.”