Savaş ve Barış

Savaş ve Barış

Ünlü Rus edebiyatçı Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910), 1869 yılında edebiyat tarihinde iz bırakan eseri “Savaş ve Barış” isimli romanını yayınladı. Eser, dünyayı fethetmeye niyetlenmiş muhteris Napolyon’un, 1812 yılında Rusya’ya saldırısından ve bu olayın Rusya ve asillerinin yaşamına etkisinden bahsediyor. “Savaş ve Barış”, savaşın yol açtığı sosyoekonomik ve politik değişimler ve ruhsal karmaşalar nedeniyle hayatları alt üst olmuş, tutunacak bir yer arayan insanları anlatıyor aslında. Savaşın gerçek yüzünü tasvir eden en önemli yapıtlardandır. Neredeyse tüm dünya dillerine tercüme edilmiştir. 2009 yılında “Newsweek” tarafından hazırlanan “Top 100 Kitaplar” listesinde birinci olmuştur. Dünyanın kriz bölgelerinde gerçekleşen savaşlara ek olarak, büyük dünya savaşının tamtamlarının çaldığı bir dönemde okunası bir başyapıttır. Edebiyat severlere tavsiye ediyorum.  

Yeryüzünde, dünya savaşına neden olabilecek büyük bir kargaşa ve kaos sürecine girdiğimizi haber veren analistlerin medyada sıkça boy gösterdiği bir dönemdeyiz. Batı’da mevcut yöneticiler, vatandaşlarına evlerinde kendilerine yetecek üç günlük erzak bulundurmalarını tavsiye ediyor. İçerisinde bulunduğumuz Avrupa, Rusya-Ukrayna savaşının başladığı zamana kadar, yetmiş yılı aşkın süredir savaşa mekân olmamış bir coğrafyadır. Şu an başta Almanya olmak üzere, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde Rusya korkusu baş göstermiştir. Ukrayna’da durdurulamayacak bir Rusya’nın, yayılmacılık politikasına devam edeceği algısı vardır veya oluşturulmaktadır.

Bu noktada dikkat çekmek istediğim husus, Tolstoy tarafından resmedilen savaşın günümüz büyük dünya savaşını betimlemekten uzak olduğudur. Teknolojik gelişmelerin vardığı yükseklik, bütün bir insanlığı bütünüyle alaşağı edecek düzeye gelmiştir. Albert Einstein’a atfedilen; “3. Dünya savaşında hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum. Ama 4. Dünya savaşında taş ve sopalar olacağını biliyorum.” sözü, olayı özetlemektedir. 

İnsanlık, silah sanayisi diye basitçe dillendirilen, ancak gerçekte kendi elleriyle geliştirdiği yakıp yıkma ve yok etme teknolojisinin acı sonuçlarıyla yüz yüze gelmeye başlamıştır. Siyasi, iktisadi ve askeri analistlerin aklı başında olanları, süper güç olarak nitelenen devletlerin, dünyanın üzerindeki canlıları iki bin defa yok edecek nükleer silah gücüne sahip olduklarını belirtiyor. Gelinen bu noktayı, profesyonelliğin gereği olarak çok sakin bir surette dillendirseler de, kulaklarımızın duyduğu karşısında dehşete kapılmamak mümkün değildir. 

Umalım ki, devletlerin yöneticileri bir akıl tutulması yaşayıp insanlığın ve doğanın felaketine yol açacak bir savaştan kaçınsınlar. En kötü barışın, en başarılı savaştan daha iyi olduğunun bilincinde olsunlar. Ve bir Rumeli türküsünde terennüm edilen “Mezar taşlarını Hasan, koyun mu sandın. Adam öldürmeyi Hasan, oyun mu sandın.” sözlerindeki manayı ciddiye alsınlar.