Görünme Tutsaklığı

Görünme Tutsaklığı

Eğitim kurumları, farkına varmadan kişiyi daha çok çevresindekilere kendini göstermeye odaklanmış hâle getirebiliyor. Artık, kendi dışındakilerin onayını, takdirini, olurunu almak, onun için nihaî kazanç oluveriyor; kendisi için gerçekten gerekli olanları düşünemiyor. Ebeveynin takdirini kazanma veya cezasından  kurtulmayı kendisinin elde edeceği nihaî başarı sayıp onun ötesini düşünemeyen çocuk, okulda öğretmenin takdirini kazanmaya veya  cezasından kurtulmaya odaklanıyor. Öğretmeninden takdir veya geçer not alabilmek için ne yapması, ne kadar çalışması gerekiyorsa o kadarını yapıyor. Fakültedeki öğrenci bile, geçer not almak için hangi kitabın ne kadarını okumakla yükümlü olduğunu ve sınavın nasıl olacağını öncelikle sorup öğrenme ihtiyacı duyuyor. Böylece neleri okumak zorunda olduğunu öğrendiği gibi onları nasıl okuyacağını da belirleme imkânını elde ediyor; çalışmasını onlarla sınırlıyor. Mesela, bir kitabın belli kesimlerinden soru çıkacağını  anlarsa, kitabın diğer kısımlarını, tamamını okumayı asla düşünmüyor. Sınav, malumatları ezberlemekle başarılacak nitelikte ise, ona göre okuyor; okuduklarını  anlam(landırm)aya çabalamıyor.  Onun bütün derdi, not almak, sonra diploma elde etmektir.

Dışsal amaçlara çivilendiği için, bilgiyle beslenerek kendi varoluşunu geliştirme gibi içsel amaçları ıskalıyor. Dış unsurların güdülediği kişideki görünme şehveti, “olma” düşüncesine sahip olmasını  önlüyor.  Başarılı görünmek, gerçekte ‘başarılı olma’nın önünü kesiyor. Kendini ilgili kişilere kabul ettirerek kazandıklarıyla yetiniyor, yaratılıştan sahip olduğu insanî potansiyelini geliştirerek kendini gerçekleştirmiş kaliteli bir insan “olma”yı  akledemiyor. 

“Olmak” yerine kendini gereken şekilde dışa gösterme eğilimi, zamanla kişinin karakteri hâline geliyor. Başkalarının olurunu alıp takdirini kazanmak, alkışlanmak, onun nazarında önemli olduğundan,  gururunu okşuyor, onunla tatmin olmayı düşünüyor. ‘Önemli/değerli olma’ yönünde hayatını kayda değer çabalarla geçiremediğinden, ‘önemli ve değerli görünme’ derdine düşüyor, bu uğurda yapay gayretler içine giriyor. Bu ise, onun özdenetim  sahibi olmasını  önlüyor, dış denetimin güdümüne sokuyor. 

Dışsal güdülenmeye müsait oluş, insanların zayıflıklarını sömürerek çok farklı amaçlarına ulaşmak isteyen odakların manipülasyonuna açık olma anlamı taşır.

Bu bir tür bağımlılığa duçar olma durumu, ne yazık ki, hayal kırıklığını, tatminsizlik hissinin derinden derine büyümesini tetikliyor, kişinin hayatını kemiriyor. “Hevâsına uyan” (A’râf suresi, 7:176), “hevâsını tanrı edinen” (Furkan suresi, 25:43) kimselerden söz eden ayetlere bu açıdan da bakılabilir. Oruç bilinci, bu bağımlılıktan kurtulmanın iksiri olabilir.