YAZARLAR
Bütüncül Anlama

Bilgi ve bilmenin ne olduğunu, süreçlerini, biçimlerini ve insanın bilme yetisinin mahiyetini, zayıflıklarını ve güçlülüklerini, hataya ve yanılsamaya olan yatkınlıklarını iyi kavramamız gerekir. İnsanlar için hata ve yanılsama ihtimalleri çok ve süreklidir. Bunlar hem kültürel ve toplumsal çevreden, hem de bizzat bireyin iç dünyasından kaynaklanabilmektedir. Özellikle çağımızda yanılmaların önüne geçebilmek için çok uyanık olmak gerekmektedir.
Bilgi, çok yönlü sorgulanarak anlamadan kullanılabilecek hazır mamül bir araç olarak düşünülemez, diyor Morin. Bilgi ve bilme, anlam/a kavramıyla birlikte ele alınmalıdır. Bize ulaşan haberin/bilginin ne olduğunu anlamamız gerekir. Gerçek anlam yüzeyde değildir. Anlamı yakalamak, bir bağlam oluşturmakla mümkündür. Bağlam, her olgu veya olayı, ilgili başka olay ve olgularla ilişkilendirerek kurulur. Anlamlı öğrenmeler gerçekleştirirken her parça bilgiyi ayrı ayrı anlamlandırdıktan sonra onun diğer parçalarla ve ilgili bütünle bağını kurmaya ve parçaların da bütünün gölgesinde nasıl oluştuğunu kavramaya mecburuz. Parçaları bilmeden bütün, bütünü bilmeden de parçalar hakkıyla kavranamıyor. Parçalar hem birbiriyle, hem de bütünle bağlantılıdırlar, alışveriş içindedirler. Tıpkı, çok hücreli bir organizmanın genetik mirasını içerdiği her bir hücre ile karşılıklı ilişkisi veya birey-toplum ilişkisi gibi. Onun için, “parça”yı öğrenirken onun bütünle ilgisini görmek ve bütünü öğrenirken de parçalarının açık bilgisine dayanmak gerekir. Pazılın parçalarının birbiriyle bağlantılarını anlayarak büyük resmi tasarladığımız gibi, büyük resmi tasarlayarak da pazılın parçalarını daha iyi bütünleştiririz.
Bu mesele, dini anlama konusunda daha da önemlidir. Din öğretiminde her konunun, iman ve amel boyutlarıyla dinin bütünü içindeki yerini, diğer tekil konularla ve bütünle ilişkilerini iyi kavra(t)mak, öğrenenin konuyu anlam(landırm)asının, sahih din anlayışına sahip olmasının şartıdır. Mesela, dinin bütünlüğü içinde namazın yerini, diğer esaslar ve değerlerle ilişkilerini öğrencinin kavramasını, oradaki anlamları keşfetmesini sağlayamayan namaz öğretimi, beklenen yararı sağlayamaz. Ölçüsüz, bütünlükten ve tutarlılıktan yoksun, çelişkiler yumağı bir dindarlık anlayış ve uygulaması boy atar. Sözgelimi, namaz kılan, aynı zamanda yalan söyleyen, dedikodu yapan, tembellik eden, bilgiyle beslenmeye çabalamayan, aile içinde bile hak hukuk gözetmeyen vs. bir dindar zuhur eder. Böylesi dindar(lığ)a yazıklar olsun diyor, Kur’an (Maûn suresi, 107:4-7). Nasıl din öğretimi yaptığımızı sorgulama işini, gündemimizin başına almalıyız.