YAZARLAR
Kötülüğün Sıradan Hâli

Alman filozof Hannah Arendt (1906-1975), 20. yüzyılın en etkili siyaset kuramcılarından biri olarak kabul edilir. Kendisinin en çok tartışılan fikirlerinden birisi de “kötülüğün sıradanlığı” kavramıdır. Bu kavram, Arendt’in 1961 yılında Kudüs’te izlediği “Eichmann Davası” sırasında ortaya çıktı. Yargılanan kişi, Nazi Almanyası’nda milyonlarca Yahudi’nin öldürülmesinden sorumlu olanlardan biri olan Otto Adolf Eichmann’dı. Kaçtığı Arjantin’de, 1960 yılında İsrail istihbarat servisi tarafından bir operasyonla İsrail’e kaçırılıp yargılanmıştır. Uzun süren bir mahkeme sürecinin sonucunda suçlu bulunmuş ve 1962 yılında idam edilmiştir.
The New Yorker dergisi, o yıllarda Amerika’da bulunan Arendt’i bu davayı izlemesi için gazeteci ve düşünür kimliğiyle görevlendirdi. Arendt duruşmalara katıldı, notlar aldı ve gözlemlerini daha sonra “Eichmann Kudüs’te: Kötülüğün Sıradanlığı Üzerine Bir Rapor” adlı kitabında derinlemesine anlattı. Bu eser, insanlık tarihinin karanlık sayfalarını anlamak için adeta bir başucu kitabıdır. Arendt, kötülüğün olağanüstü değil, düşünmeyen insanların sıradan eylemlerinde gizli olduğunu göstererek okuru ahlaki sorumluluk üzerine derinlemesine düşünmeye davet eder.
Arendt, Eichmann’ı tanıdıkça şaşkına döndü. Karşısında canavar diye nitelenecek biri yoktu. Eichmann ne psikopat ne de fanatik bir ırkçıydı. Sadece kendisine verilen emirleri yerine getirdiğini söylüyordu. Bürokrasi içinde yükselmiş, aldığı görevleri sorgulamadan uygulamıştı. Arendt’e göre bu durum oldukça korkutucuydu. Çünkü bu, büyük kötülüklerin aslında çok sıradan insanlar tarafından yapılabildiğinin göstergesiydi.
Arendt’in vardığı sonuç şuydu: Kötülük her zaman öfke dolu, nefret saçan kişilerden gelmez. Bazen sadece sorgulamayan, düşünmeyen, emirleri uygulayan insanlar da büyük kötülüklere sebep olabilir. Eichmann, otoriteye körü körüne itaat etmiş ama yaptığı işin fecaat arz eden sonuçlarını düşünmemişti. Arendt, onu “düşünmenin yokluğu” nedeniyle tehlikeli buluyordu.
Bu düşünce bize şunu hatırlatıyor: İnsan sadece aklıyla değil, vicdanıyla da hareket etmelidir. Bir kuralın olması, onun doğru olduğu anlamına gelmez. Bir işin yasal olması, ahlaki olduğu anlamına da gelmez. Eğer insanlar sadece kuralları uygulamayı yeterli görürse, büyük hatalar yapılabilir.
Bugün bile bu fikir geçerliliğini koruyor. Bürokrasi, otorite ya da sosyal baskı altında olan bireyler, vicdanlarını susturmamalı. Arendt bize, her insanın düşünerek hareket etmesi gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü kötülük, bazen sadece görevini yaptığını düşünen bir insanla da başlayabilir.
Öneri: Mevzuyla ilgili Arendt’in “Toplumda Sorumluluk” ve “Totalitarizmin Kaynakları” gibi diğer eserlerine de göz atılabilir. Ayrıca Alman yönetmen Margarethe von Trotta’nın 2012 yapımı “Hannah Arendt” ismli biyografik drama filmi izlenebilir.