Sünnete Olan İhtiyaç – 4

Sünnete Olan İhtiyaç – 4

“Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, peygambere karşı çıkan ve müminlerin yolundan başka bir yola gireni o yönde bırakırız…” (Nisa suresi, 4:115).

Bu ayet iki noktaya açıkça işaret eder:

  1. Hz. Peygamberin (s.a.s.) yolu yani onun sîreti ve sünneti,
  2. Müslüman ümmetin sağduyusu.

Bu iki ölçüye uymayan her türlü görüş ve uygulama çizgiyi aşmaktır ve orta yolun dışına çıkmaktır. Buna dalâlet denir. 

Kur’ân-ı Kerîm, İslam toplumunu vasat ümmet (Bakara suresi, 2:143) olarak niteler. Bu, her türlü aşırılıktan uzak olmayı ve orta yolda bulunmayı ifade eder. Buna göre ümmetin temel özelliği Allah-insan, insan-insan, din-dünya, dünya-ahiret, madde-mana, kadın-erkek… gibi konularda dengede durmasıdır. 

Kur’ân-ı Kerîm İslam ümmetine iki önemli rol biçmiştir:

  1. İyiliği hâkim kılmak ve kötülüğü engellemek üzere çaba sarfetmek ve bunun doğal sonucu olarak çağın gereklerine göre yerel ve küresel anlamda kurumsal yapıları oluşturmak (Âl-i İmrân suresi, 3:104, 110),
  2. Hz. Peygamberi model alarak insanlığa örnek olacak bir yaşam sürmek, müslümanlığı temsil etmek (Bakara suresi, 2:143).  

Hz. Peygamberin siretini ve sünnetini örnek alan bunun doğal sonucu olan ortak akıl ve vicdana sahip olan sağduyulu ümmetin bir bütün hâlinde hak yoldan sapması ‎‏mümkün görülmemiş ve Hz. Peygamber’den (s.a.s.) de bu konuda bir rivayet gelmiştir: 

“Rabbimden, ümmetimin sapıklık, sapkınlık (dalâlet) üzerinde birleşmesini engellemesini talep ettim, O da bunu kabul etti.” (İbn Abdilberr, Câmi‘u beyâni’l-ilm, nr. 1390).

Hak ve hakkı üstün tutan, dengede duran duruşu ile insanlığa model olan ümmet, dünyada ehl-i sünneti temsil eden çoğunluktur. Sünnet, Kur’ân’ın beşer formundaki ifadesidir ve bunun yegâne örneği Rasûlullah’tır. O yaşayan Kur’ân’dır. Kur’ân ancak onun ile anlaşılabilir. İslam Sünnet ile yaşanabilir. Hz. Âişe (r.a.) onun ahlakını Kur’ân olarak tanımlar. Bu O’nun (s.a.s.) canlı Kur’ân modeli olduğunun ifadesidir ve hayatı, sözleri de veri kaybı olmaksızın tespit edilmiştir. Bu sebeple ümmetin ana omurgasını temsil eden yapıya ehl-i sünnet ve’l-cemaat denilmiştir. Bu da sünnete uyup orta yolu tutan çoğunluğa tabi olan Müslümanlar demektir. Sünneti değersizleştirmek bu yapının dışında kalmak anlamına gelir. 

Ehl-i kıbleyi tekfir etmeyen, günahkâr da olsa bir Müslümanın arkasında namaz kılan, sahabeye saygı duyan, büyük günah işleyeni imanın dışında saymayan, sünnete değer veren ehl-i sünnet çizgisinde bir yaşantıya sahiptir. 

En doğrusunu Allah bilir.