YAZARLAR
Peygamberler ve Melankoli

Michelangelo Merisi da Caravaggio (1571-1610), 16. yüzyıl İtalyan ressamdır. Resimde barok sanat akımının öncülerindendir. Işık-gölge kullanımının adeta efendisi olarak kabul görmüştür. Çizdiği insanlar, sanki resimden fırlayıp yanı başınıza gelecekmiş gibidir. Onlar gelmese dahi, izleyenleri resmin içerisine çekmekte ve bizleri adeta tablonun bir parçası kılmaktadır.
Batı’nın kültür kentlerinden olan Viyana’daki Sanat Tarihi müzesinde, Davut ve Calut’un karşılaşmasının finalini konu edindiği ve beni çok etkileyen bir resmi vardır. Malum sahne, Hz. Davut’un Calut’u öldürmesidir. Bir elinde kılıç vardır kahramanın ve diğer elinde ise boynunu vurduğu Calut’un başı. Calut’un kesik başını saçlarından kavramıştır.
Sanat eleştirmenleri, yıllardır bu resmi yorumlamaktadır. Haddimi aşmama adına, resmi yorumlamaya kalkmayacağım. Ancak, eleştirmenlerin ortak vurguladığı bir hususa değinmekle yetineceğim. Caravaggio, Hz. Davut’un bakışlarındaki melankoliyi gelecek çağlara başarıyla aktarmıştır. Düşmanını yenmenin verdiği zafer coşkusu değildir O’nun bakışlarında mevcut olan. Bir insanı öldürmek zorunda kalmanın sebep olduğu hüzün hakimdir gözlerine. Kimsenin karşısına çıkmaya cesaret edemediği büyük ve devasa boyutlardaki Calut’un hakkından gelen Hz. Davut’un kederli bakışı, kazandığı zaferle tezat teşkil etmektedir. Yakıp yıkmak, öldürmek ve kesmek her ne kadar tarihte kahramanlık göstergeleri de olsa, şiddet Peygamberleri asla neşeye boğamaz. Çünkü onların gönlünde, şairin ifadesine uygun düşecek tarzda ‘kalplerinde merhamet adlı bir çınar’ vardır.
Yıllar evvel ismini hatırlayamadığım bir mütefekkirin sözü kazınmıştı zihnime; “Melankoli, Peygamberlerin karakterine işlenmiştir”. Ve bu minvalde Hz. Muhammed (sav)’in “Eğer sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.” (Müslim, Fezâil 134) hadisiyle bağdaştırmıştım bu cümleyi.
Bilmenin, insanın gönül dünyasındaki hissiyattan koparıldığı bir zamanın evlatları olarak bizler, Peygamberlerin gönül derinliklerinin kendilerine kazandırdığı dünyanın faniliğine dair hüzünden uzak düştük. Dünyanın meselelerine dairdir, ne yazık ki bizim sevinç ve hüzünlerimiz. Oysa melankoli, yani hüzün baki olan hakikate dair bilginin kaçınılmaz sonucudur. Hakikatimiz ve asli vatanımız olan Mevla’ya dair özlemin verdiği gurbette olma duygusunun kederinden kaçınmak ne kadar mümkündür ki? Hiç şüphesiz, gurbet duygusunu en derinden hissedenler, hakikatin rehberi olan Peygamberlerdir.
Haz ve hızın hükümranlığını ilan ettiği çağımızda, Caravaggio’nun Hz. Davut’un gözlerine nakşettiği hüzün ve keder, sanatçının günümüz insanına verdiği anlamlı bir mesajdır. Çağının değerlerine teslim olmakta direnenlerin ve direnme azminde olanların kulaklarına bu çağrı, Viyana’dan ulaşmaya devam etmektedir. Toprağın bol olsun Caravaggio.