Hulusi Ünye Hocanın Vefatı ve Dünyanın Yalanlığı Üzerine

Hulusi Ünye Hocanın Vefatı ve Dünyanın Yalanlığı Üzerine

Nereden çıktı bilmiyorum ama, “yalan dünya” diye bu dünyadaki her şeyin geçici olduğuna vurgu yapan bir tabirimiz var. Bunu böyle kullananlar ve bu dünyanın yalanlığını ispat etmek isteyenler yine öyle düşünsün.

Lakin bana göre dünya ne yalan, ne de boş verebileceğimiz bir yer değil.

Bakın Mehmet Hulusi Ünye hocamız, bu dünya hayatını tamamlayarak, hakkın rahmetine kavuştu. Ama onun yaşadığı dünya da gerçekti, bu dünyadan ayrılışı da.

Tamam, belki bu dünyaya aldanmamak gerektiğini, asıl gerçek dünyanın ahiret yurdu olduğunu vurgulasa da “yalan dünya” dediğimiz dünya bizim kendi uydurduğumuz dünya olmaktan öte gidemiyor.

O zaman, bu dünya da gerçektir. Zira bu dünya gerçek gerçek dünya için bir ekim alanı, bir tarla ise kendimizi bu dünyanın yalanlığı ile avutmaktan vaz geçelim; gerçekleri görelim.

Mehmet Hulusi Ünye hocamız biz şahitlik ederiz ki, bu dünyanın gerçekliğinden hiç uzak durmadı. Avrupa’daki Müslümanların dini meselelerine rehberlik ederken, hep bu dünyanın gerçekliğini göz önünde bulundurarak gönüllere dokunan duruşuyla iz bıraktı. Bu dünya yalan olsaydı, Hulusi hocamız diğer pek çok gönül ehli gibi, ilimle yoğrulmuş ve hikmetle örülmüş bir hayat sürmezdi.

Hulusi Ünye hocanın fetvaları sadece fıkhi metinlere değil, yaşanan gerçek hayata dayanırdı. Dinde kolaylık ilkesine olan bağlılığıyla tanınır, Avrupa’daki Müslümanların yaşadığı dünyanın, çektikleri sıkıntıların ve verdikleri mücadelenin de gerçekliğini dikkate alan bir yaklaşım sergilerdi.

Hulusi Ünye hoca, konuşurken, yazarken, sesini değil, sözünü ve söylediklerinin nihayette nasıl anlaşılabileceğini düşünerek manayı yükseltenlerdendi. Fıkıhta geçmişe olan sımsıkı bağlılığına rağmen, mevcut zaman ve mevcut şartların gerçekliğini de dikkate alır, o sarsılmaz ilkelerin bugüne nasıl uyarlanabileceğinin örneklerini verirdi.

“Bak hele, öyle deme, o eski alimler bu dini yaşatmak için ne çaba sarfettiler” der demesine de, kendi gerçekliğini de reddetmez, kendisine baş vuranlara mutlaka bir çare yolu gösterirdi. Sakın ha ki, burada, her gelenin gönlüne göre bir fetva verme saçmalığına baş vurduğunu söylediğimi sanmayın. Asla ve kat’a. Öylesine dinler, öylesine soru soranın durumunu anlamaya çalışırdı ki, “en doğrusunu Allah bilir amma, bizim de Allah’ın dininde anladığımız budur” diyebilecek kadar da kendisinden emindi.

“Hoca, yine buldun bir fetva” şeklindeki şakalaşmamıza ciddi ciddi “Öyle deme, aha bu Müslümanların meselesini bizim halletmemiz lazım. Yoksa, başka çare bulurlar.” derdi. Kendinden emin olsa da, kendisinin fetvalarının isabet etmeyebileceğini de sohbet arası, kulağımıza fısıldardı. Ve şimdi o da bu dünyanın gerçeği ile karşılaştı ve hakkın rahmetine kavuştu.

Mekanı cennet olsun.