Değişmeyen İki Toplumsal Sınıf: Müstekbirler ve Mustazaflar

Değişmeyen İki Toplumsal Sınıf: Müstekbirler ve Mustazaflar

İlim tarihinin mümtaz bir şahsiyeti olan İbn Haldun (1332-1406), “Mukaddime” isimli muhteşem eserinde insana dair kıymetli bir tespitte bulunmaktadır; “İnsan tab’an medenidir”. Yani, insan tabiatı gereği medenidir. Bu hakikati zaten geçmişte büyük Yunan filozofu Aristoteles (MÖ 384-322), “zoon politikon” kavramıyla âdeta düşünce dünyasında tescillemişti. İnsanın sosyal bir varlık olduğu, genel geçer bir kabul mertebesindedir. 

Medeni hayatın tarihten günümüze değişmeyen gerçekliği ise, toplumsal sınıflardır. Antropologlar, insanın avcı-toplayıcı evreden yerleşik hayata geçtikten sonrasında tüm toplum ve kültürlerde sınıfların ortaya çıkmaya başladığı görüşündedirler.  Toplumsal sınıf, bireyler veya gruplar arasındaki hiyerarşik farklılığı veya katmanlaşmayı ifade etmektedir. 

İnsanlık uzun asırlar boyunca, en genel anlamda efendiler ve kölelerden müteşekkil bir tasnife sahipti. Efendi ve köle dikotomisi (iki karşıt ayrım), tarihin akışı içinde farklı isimler almış olsa da, sosyal bağlamda içeriğini korumuştur. Avrupa sosyolojisine tarihsel gelişim perspektifinde baktığımızda, Orta Çağ’daki derebeylik düzeninde toprak sahibi aristokrasinin ve mülkiyetsiz köylüler olan serflerin varlığını görmekteyiz. Modern döneme geldiğimizde ise, üretim aletlerinin sahibi olan burjuvazi ile emekçileri niteleyen proletarya ortaya çıkmıştır. İşçi sınıfı olan proletarya, gerçekte günümüzün ücretli köleleridir. Dolayısıyla efendi köle diyalektiği, sanayi ülkelerinde yeni yüzüyle mevcudiyetini devam ettirmektedir. Tek farkla ki, ücretli köle konumunda olan işçiler, kendilerinin hür olduğu yanılsamasına sahiptir. 

Doğu dünyasının yakın tarihe kadar var olan siyasal içerikli sosyal tasnifine baktığımızda da, efendi köle hiyerarşisinin devletlular ve reaya/kullar şeklinde olduğunu görmekteyiz. Henüz halk iradesinin siyasal kültürde önem kazanmadığı çağlar boyunca hakimiyet ve mülkiyet, azınlıkta olan efendilerindi. Geriye kalanlar ise, itaatle yükümlü olan kullardı.

Siyasi ve iktisadi sistemler her ne kadar değişirse değişmiş olsun, toplumsal sınıfların sahip olduğu içeriğin efendi-köle zıtlığından kurtulması mümkün olmamıştır. İnsanların bir tarak gibi birbirine eşit olması gerekliliğini bir değer olarak kabul eden İslamî görüşün ana kaynağı olan Kuran-ı Kerim’de, efendi ve köle kavramını karşılayan tasnif müstekbirler ve mustazaflardır. “Kendini büyük ve üstün görüp gerçekleri kabul etmeyen, hakka karşı inatla direnen kimse” anlamına gelen müstekbirlerin karşısında, “zayıf ve cılız kabul edilen, hakir görülen” mustazaflar vardır. Yani ezenler ve ezilenler. 

Ezenlere karşı ezilenlerin hak ve hukuk mücadelesini yürütmüş bulunan yüce Peygamberimize (s.a.v.), konuyla ilgili indirilmiş bulunan âyet-i kerimeyle yazımızı sonlandıralım; “Biz de istiyorduk ki o yerde ezilmekte olanlara lütfedelim, onları öncül imamlar yapalım, hem onları vârisler kılalım.” (Kasas suresi, 28:5)