Ben Saltanatı Sevsem Ne, Sevmesen Ne?

Ben Saltanatı Sevsem Ne, Sevmesen Ne?

Hani ben Müslümanım ya. Es kaza “Salatanatı seviyorum abi” dediğimde, “Tü kaka, demokrasi düşmanı gerici, extremist, fundemantalist, İslamist, n’olucak” diye binlerce hakaret duyacağımdan eminim. Bereket versin ki “sevmiyorum abi bu saltanatı ben” diyebiliyorum.

Amma, Eflatun, Aristo, Machiavelli gibi demokrasinin ne kadar tehlikeli ve zararlı olduğunu, bu yüzden saltanatın en iyi yönetim biçimi olduğunu söylediğinizde felsefe yapmış olur, herkes sizi alkışlamakla kalmaz, hatta, “demokrasimizin, düşünce dünyamızın, daha doğrusu hayatımızı anlamlandırdığımız değerlerimizin temellerini bu filozoflara borçluyuz” demezseniz vallahi yüzünüze tükürürler. Üstelik felsefe melsefe okuyacaksanız, önce bu adamları okumadan de sınıf mınıf geçirmezler.

Mesela, Carl Schmitt gibi Alman faşizminin kamu hukukunun, anayasa hukukunun temellerini atar, öyle ki Nürnberg Irk Yasalarını “hukuk adına” savunursanız yine de yüzünüze tükürülmez. Adamların her söylediğinde bir hikmet buluyorlar. Vallahi ben bu adamlara kanıp aynısını söylesem, beni “Ne bekliyordunuz ki, Müslüman olduğu için zaten Yahudi düşmanıdır, yani” derler.

Nasıl ki, İsrailde bir sürü bakan, hapishane basıp Filistinlilere nasıl işkence yaptığını, nasıl onların insaların laik olmadığı muameleye tabi tutulduğunu ve ne zaman öldüreceklerini böbürlene böbürlene atlattığında veya Filistinlilerin evlerini tek tek işaret ederek “Hepsini alacağım, sizi kovacağım” dediğinde bu bakana bir şey söylediğimizde “Yahudi düşmanı” ilan ediliyorsak, filozof olmadığımız için, saçmalarımızda bir hikmet bulamıyorlar.

Ben felsefe melsefe bilmesem de, bazen, bu filozoflar da ne demiş olabilirler diye de okumak zorunda kaldığımı da itiraf edeyim.

Mesela, bizim Farabî’nin elden ele dolaşan “Erdemli Şehir” kitabını merak edip okudum. Baktım, bu Farabî’nin “Erdemli Şehir” tutkusu sadece bu kitabında değil diğer siyaset kitaplarında da yer almaz mı? Tutmuş şehirleri (Bu arada, Farabî’ye göre şehir devlet demekmiş) Erdemeli Şehir, Cahili Şehir gibi, kısımlara ayırmış. Ona göre “Cahil şehirdeki hakim görüş haklı, şerefli ve mutlu olmak için gücü elinde bulundurup zayıf olanı ezmektir.” miş.

Bir de, cahili şehirler sınıfına, ben yazanların yalancıyım, “Demokratik Şehir”i de almış. Dermiş ki “Demokratik şehir; bunun halkı, özgürce yaşamak gayesini güderler. Yalnız diledikleri gibi yaşar ve dilediklerini yaparlar. Özgür insanların yaşadığı devlettir. Bu yüzden dışarıdan göç de alır. Bu şehrin halkı hürriyet sahibi olduğundan arzu ve zevkler çeşitlilik göstermektedir. Bu sebeple birbirine benzer olanların yanında birbirinden farklı birçok topluluk barındırır.”

Fakat Erdemli Şehir’i “Peygamberlerin ve Peygamberlerin yolundan giden hikmet sahibi bir “Reis”in idaresindeki adalet ve hikmet şehri olarak savunmaktan da geri kalmamış Farabî.
Dedim ya, filozoflar anlatıp durmuşlar, ben saltanatı sevsem ne olur, sevmesem ne olur, değil mi?