YAZARLAR
Şiddetten ve Kargaşadan Kim Kazanır?
Hollanda ve Amsterdam, Ajax-Maccabi Tel Aviv maçı öncesi ve sonrası yaşanan gelişmeler nedeniyle hayli gergin bir dönem geçirdi. Olayların hemen ardından yaşananları kınayan açıklamalar yapıldı, Avrupa’nın ortasında yaşananlarla ilgili birçok şey söylendi, yazıldı.
Bir olay olduğunda yapılan ilk açıklamalar, ilk yaklaşım çok önemlidir. Olup bitenlerle ilgili ilk haberlerde olayların nedeni -ana akım- medyada deyim yerindeyse geçiştirildi. Medyanın bu yaklaşımına kimi siyasetçilerin de olaylarla ilgili pogrom (Yahudiler’e yönelik şiddet ve kıyım) kavramını kullanması eklenince endişe ve korkular daha da körüklendi.
Bulduğu her fırsatta Müslümanları ve göçmenleri hedef almasıyla bilinen, son seçimde partisi rekor oy alan ve mecliste en geniş kapsamlı şekilde temsil edilen PVV’nin lideri aşırı sağcı Geert Wilders, olayları “Yahudi avı” olarak nitelendirdi, suçlamaları Fas kökenli topluluklara yöneltti. Olaylara karışan yabancıların ülkeden atılmasını istedi…
Yaşananlar Hollanda Parlemantosu’nda da tartışıldı. Kimi siyasetçiler yaşananları pogram olarak tanımlamaya devam ederken GL-PvdA’den Timmermans “Yahudi nefretini Müslüman nefretine çevirmeden çözmeliyiz.” diyerek olaylara bütünsel bir bakış açısıyla yaklaşılması gerektiğini belirtti.
MODERN “POGRROM” İDDİALARI GERÇEKLERDEN UZAK
Amsterdam’ın binlerce İsrailli turisti ağırlayan bir şehir olduğunu ve daha önce hiç İsrail vatandaşlarına yönelik böyle saldırı yaşanmadığını, burada yaşayan Yahudi vatandaşlara karşı da bir saldırı olmadığını hatırlayalım. Gazze’de “yakın ve somut bir soykırım tehdidi” bulunduğunu belirten önergenin Amsterdam Belediye Meclisi’nde kabul edildiğini ve başka belediyelerin de benzer çalışmalara giriştiklerini de ekleyelim. Komşu ülke Almanya’da ise Leipzig Otoriteryanizm Araştırması’na göre, Müslüman karşıtı ırkçılık oranı Almanya’nın batısı ile doğusu arasında birbirine çok yaklaştı. Bu üç hususu bir not edelim…
Amsterdam’da Yahudilere yönelik şiddet ve saldırılar kabul edilemez olduğu gibi Müslüman ve Arap sakinlerinin de “aniden ve rastgele” Yahudilere saldırarak modern bir pogrom gerçekleştirdikleri yönündeki iddia da gerçeklerden uzaktır.
Medya kuruluşları, İsrail hükûmetinin ya da aşırı sağcı siyasetçilerin Avrupa’nın göçmen nüfusuna ilişkin yabancı düşmanı paranoyayı güçlendiren propagandalarını tekrarlamak yerine, sahadaki gerçekleri doğru bir şekilde aktarmalıdır. Medya kuruluşları artık olaylara tek taraflı bakmayı bırakmalıdır. İnandırıcılıktan uzak kalmamak adına bu yaklaşım medya için hayati önem taşır. Medyanın asıl görevi de olayları olduğu gibi topluma aktarmaktır. İstense de istenmese de gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır.
Öte yandan Amsterdam’da yaşanan bu olaylar, Mecliste yapılan bu tartışmalar Hollanda toplumunda derin bir ayrışmaya da işaret ediyor. Almanya’daki araştırmayı da ve bu verilerin aslında birçok Avrupa ülkesi için bir gösterge olabileceğini de göz önünde bulundurarak bu derin ayrışmalardan kimlerin oy kazandığını, popülerliğinin arttığını görmek zor değil.
Bu ortamda Müslümanlara düşen görev ise şartlar ne denli zorlarsa zorlasın akli selim ve sağduyu ile hareket etmektir. Hollanda’daki birçok İslami kuruluşun yaptığı sağduyu ve toplumsal huzur çağrısını da tebrik etmek gerekiyor.